TÜRKİYE, FARKLI
OLDUĞUNU GÖSTERDİ…
Türkiye Müslüman bir ülke ve Katolik dünyasının dini liderini konuk etti. Hem de yıllarca, Ağca nedeniyle “Papa’yı öldürmek isteyen Türk” diye anılmış bir ülkeyiz.
Gelmeden önce yaratılan gerilim, Türk topraklarına ayak bastığı andan itibaren kayboldu ve Papa’nın gezisi son derece başarılı şekilde tamamlandı. Herkes derin bir “Ohh!” dedi. Çoğumuzun korkusu, delinin birinin çıkıp Papa’ya saldırması veya olmadık gösterilerle ziyaretin tadının tuzunun kaybolmasıydı.
Deli çok… 10 milyona adam öldürmeye hazır kişiler var etrafımızda. Bunlara ilaveten, bir de sırf reklamlarını yapmak için kendilerini ortaya atan, kimi marjinal gruplar veya bazı siyasi partilerin kimi kolluk güçleri etrafımızda dolaşıyor.
Üstelik Papa da sütle yıkanmış değil. Radikal görüşleri olan bir Hıristiyan.
Özetle, gezi öncesinde herkesi korkutacak yeterince unsur vardı.
Ancak korkulanlardan hiçbiri gerçekleşmedi.
Aksine bu gezi, gerçekten dinler arası diyalog ve yakınlaşmanın sembolü oldu. Dünya üzerinde milyarlarca insan, Papa’nın Sultanahmet’teki duasını izledi.
Papa da, hem Ayasofya’da , hem de Sultanahmet’te örnek bir davranış sergiledi. Son derece saygılı, duyarlı ve yumuşak bir yaklaşımla, Türk toplumunun gönlünü aldı.
Türkiye de bu geziyle, çok farklı bir Müslüman toplumu olduğunu gösterdi.
Türk toplumu Hıristiyan dünyasının en önde gelen liderlerinden birine düşmanca bir his duymadığını, toprakları üstünde dolaşmasından rahatsız olmadığını gösterdi.
Gezi süresince, Saadet Partisi’nin cılız bir gösterisi ve küçük bir partinin kolluk güçlerinden oluşan 40-50 kişinin gösterilerinin dışında protesto olayına rastlanmadı. Bu durumu polis önlemlerine bağlayamayız. Eğer gerçekten bir tepki duyulsaydı, meydanlara yüzbinler toplanır ve hiçbir güvenlik gücü de bunu durduramazdı.
Bu ziyaretin herhangi bir başka Müslüman ülkesine yapılabilineceğini düşünebilir misiniz?
Papa, İran’a Pakistan’a gidebilir mi ?
Endonezya veya Malezya’da bu kadar rahat dolaşabilir mi ?
Hayır.
Türkiye’nin diğer Müslüman ülkelerden farkı işte bu. Başka dinlere bakışı düşmanca değil. İçimizden Ağca gibiler de çıkabilir, ancak genelini alırsak, Türkiye uygarlık dersi verebilen bir ülke.
Bu ziyareti ne kadar korkuyla başlattıksa, o kadar rahat kapattık.
Bu sonuçta Papa’nın da önemli rolü oldu. Buraya kavga etmeye değil, uzlaşıya geldiğini gösterdi. Vücut dilinden başlayın, sözlerine ve genel yaklaşımına kadar herşeyde uzlaşma ve diyalog niyeti vardı.
Türkiye bu hafta bir milad yaşadı.
Hem de bütün dünyanın gözünün önünde… Bu sahneler milyarlar tarafından izlendi ve Türkiye taçlandı.
PAPA GERÇEK
DİYALOG İÇİN GELMİŞ
Daha önceki bir yazımda, Başbakan, Gül ve Topbaş’ın Papa’dan kaçar gibi, yurt dışına gitmelerine, Erdoğan’ın gezi öncesi kullandığı sert tonuna dikkat çekmiş ve o günün koşullarından ”anlaşıldı, bağcıyı döveceğiz” demiştim.
Olmadı, hatta gelişmeler tersinin gerçekleşmesine yol açtı.
Başbakan, gezi öncesi sertliğini bıraktı ve Papa’yı uçağın merdivenlerinde karşıladı. ”Hayır, buluşmam, vaktim yok, programımı ona göre ayarlayamam” demesine rağmen, Papa ile hem görüştü, hem de ılımlı mesajlar verdi.
Ancak bu sonuçta, Papa’nın tutumunun da büyük rolü oldu. Türkiye’ye gelmeden önce negatif bir imaj veren 16. Benedict, İstanbul’da değişti. Karşımızda bambaşka bir insan bulduk.
Papa İstanbul’a, gerçekten uzlaşı görüntüsü vermek için gelmiş. Sadece Ortodoks Kilisesi ile yakınlaşma değil, aynı zamanda İslam dünyasından, kendi çapında özür dilemeye gelmiş. Sultahahmet’teki dua edişi, duruşu ve genel vücut dili açıkça ”özür dileme” anlamına geliyordu. Papa’lar özür dileyemeyeceklerinden dolayı, Müslümanlar’a bu jestle measj yolladı.
ORTODOKS KİLİSESİ,
TÜRKİYE İÇİN KAZANÇTIR…
Kim ne derse desin…
Kim ne kadar protesto ederse etsin, ben inandığım bir noktayı tekrarlamak istiyorum.
Patrikhane’yi, bazılarının iddia ettiği gibi, Türkiye’nin altını kazan, komplolar kurarak bu ülkeyi mahvetmeye çalışan bir kurum gibi görmüyorum. Belki geçmişte bu tip değerlendirmeler yapılabilirdi. Ancak bugün gelinilen noktada, Patrikhane’nin Türkiye açısından önemli bir avantaj, önemli bir değer olduğu apaçık ortadadır.
Patrikhane’nin, başka bir ülkede (örneğin Yunanistan) değil de, Türk toprakları üzerinde bulunmasının ne kadar önemli ve yararlı olduğu, yıllardır yaşadığımız olaylarla öğrendik. Papa’nın son gezisi, bu kanımızı daha da pekiştirdi.
Patrik, yıllardan beri sadece Türkiye’yi ve Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini destekledi, övdü, Avrupa Birliği projesi için çalıştı.
Bunun aksini iddia edebilen var mı?
Sizce, Türk toprakları üzerinde yaşamayan, Türk vatandaşı olmayan bir Patrikhane bu şekilde davranmak ister miydi?
Dinler arasında köprü olduğunu iddia eden, kendine yakıştırdığı bu konumundan dolayı övünen Türkiye, Patrikhane’yi varlıkları arasında göstermese, aynı yaklaşımı sergileyebilir miydi?
Fazla ileri gitmeyelim, şu son günlerde dünya üzerindeki 2 milyar insanın izlediği görüntüler, Patrikhane’nin sayesinde gerçekleşmedi mi ?
Türkiye yıllar boyunca bu görüntüleri gösterip, dünyaya uzlaşı mesajları vermeyecek mi ?
Nihayet, Patrikhane takıntısından kurtulamayanlara da bir sorum var :
Acaba Patrikhane’nin Türkiye’yi bölmek, nifak sokmak yolundaki planları, tuzaklarını somut biçimde ispatlayacak delil bulunabilmiş midir?
Ben hatırlayamıyorum.
Eğer gerçekten böyle birşey var da, Türk güvenlik güçleri bulamamışlarsa, o zaman durumumuz daha kötü demektir (!).
Devletimizin Patrikhane ile tek takıntısı, Ekümenik statüsüdür. Bunun nedeni de, Türk toprakları üzerinde yeni bir Vatikan oluşturmamaktır.
Bu köşeyi okuyanlar yakından bilirler, Ekümenikliği tanımamak başka, bu sıfata karşı savaş vermek başka şeylerdir. Sürekli yazdığımızı tekrarlayalım:
Türkiye istese de istemese de, Patrikhane Hıristiyan dünyasında Ekümenik olarak kabul edilmekte ve bu şekilde muamele görmektedir. Türkiye, ekümenikliği reddetse dahi, resmi bir mücadele vermek zorunda değildir.
Son nokta:
Patrikhaneye sahip çıkalım. Vatandaşımız olarak muamele edelim. Hıristiyan dünyasındaki gücünden yararlanalım. Osmanlılar kadar akılcı davranalım.
SİMONE, ARAMIZA
HOŞGELDİN...
32. Gün’ün ilk emektarlarından, Almanya’da yaşayan dostumuz Osman Okkan’ın eşi, belgesel yönetmeni Simone Sitte, geçen hafta sonu vasiyeti üzerine İstanbul’da toprağa verildi. Simone, yazıları Suddeutsche, Stadtanzeiger gibi Almanya’nın önemli gazetelerinde yayımlanan, belgeselleri başta Avrupa Kültür Kanalı ARTE, Avrupa TV’lerinde gösterilen üretken bir meslektaşımızdı...
Simone’nin Osman Okkan ile birlikte hazırladığı Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin belgeselleri Almanya’da Eğitim Televizyonuna alındı, lise üst sınıflarında ders birimi olarak işleniyor.. Yasar Kemal ve Gunter Grass’ın onur başkanı oldukları Türk-Alman Kültür Forumu’nun, Theodorakis ile Livaneli öncülüğündeki Türk Yunan Girişimi’nin sayısız konferans, sempozyum, festivaline imza attı, yazarları, sanatçıları, düşünürleri buluşturdu.
Türkiye’nin hoyrat davrandığımız gerçek değerlerini Avrupa’nın ulaşılması güç, seçkin, aydın kesimlerine taşıyabilen, onlarla kurduğu rahat ilişkileri Türk insanı yararına değerlendirmeye özen gösteren sessiz kahramanlarımızdan biriydi Simone. İstanbul tepelerine, aramıza yeniden hoşgeldin Simone!
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|