301’İ DEĞİŞTİRİN
İŞİMİZ KOLAYLAŞSIN
Ankara’da çok ilginç bir iyimserlik var. Nereden kaynaklandığını tam olarak anlayabilmiş değilim, ancak herkes rahat. Tren kazasından kurtulunmuş ve sorun halledilmiş gibi bir hava esiyor.
Oysa yanılıyoruz.
Doğrudur, Avrupa Komisyonu Türkiye’yi kolladı. Retçiler grubuna yedirtmedi, ancak işin sonuna gelinmedi. Önümüzdeki 4 hafta içinde bir şeyler değişmezse, yine de bir tren kazası olasılığı var.
Neler değişebilir?
Kıbrıs konusunda hiçbir şey değişmeyecek.
Türkiye tutumunu ortaya koydu. Karşılığını almadan, yani KKTC’nin izolasyonu kaldırılmadıkça limanlarını açmayacak. Yunan ve Kıbrıs Rumları da tutumlarından vazgeçmeyecekler.
Peki, bu işin içinden nasıl çıkılacak? Zira özellikle, Türkiye’yi destekleyen üye ülkeler ellerinin güçlendirilmesini bekliyorlar. Bir olumlu gelişme, yeni bir adım onlara yetecek. Türkiye ile ilişkilerin bozulmaması için harekete geçecekler.
Bunun anahtarı da 301’inci madde.
301’de bir değişiklik yapılması, Türkiye’yi güçlendirecek. Kıbrıs konusundaki tutumu daha kolaylıkla kabul görülecek. Hiç değilse göz yuman ülkelerin sayısı artacak.
14-15 Aralık günü, sadece AB’nin adım atmasını beklemek yerine, 301 ile bizler de bu sürece katkıda bulunabiliriz.
Başmüzakereci Ali Babacan işte bugün için var. İlişkileri koruma ve kollama görevi ona düşüyor. Hükümeti hareketlendirerek tren kazası olasılığını ortadan kaldırması gerekiyor.
BUSH BECERİKSİZLİĞİN
FATURASINI ÖDÜYOR
Eskiden bir inanış vardı: ”Amerika gibi bir süper güç bir işe el atarsa mutlaka iyi hazırlanır. Koordinasyonu çok başarılı olur. Ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını bilirler” denirdi.
Başkan Bush yönetimi, ABD’nin yıllardan beri biriktirdiği bir mirası yok etti. Irak olayına baktığınız zaman, iyi başlanmış bir olayın nasıl rezil edildiğini görebiliyorsunuz.
Amerika artık bizim bildiğimiz ABD değil. Bush yönetimi sayesinde, ABD artık zorba, kaba güçle istediğini kabul ettiren bir güç durumuna girdi.
Artık bağımsızlık, demokrasi, insan hakları peşinde koşan bir Amerika yok. Bush yönetimi ülkesine çok zarar verdi.
Faturayı kim ödeyecek?
Önce Irak...
Ardından, Türkiye dahil komşu ülkeler...
Neden?
Sırf, Bush yönetimine hakim olan kişilerin hesapsızlıklarından. Herşeyi bildiklerini ve en önemlisi, herşeyi yapabileceklerini sanmaları.
Peki, şimdi ne olacak?
Artık Amerika, Irak istilasını bugünkü gibi sürdüremez. Yarın değil, ancak geri çekilme süreci son ara seçim sonucuyla birlikte başlamış oldu. Politikalar değişecek ve askerin çekilmesi planlanacak.
Özellikle, Savunma Bakanı Rumsfeld’in istifasıyla birlikte yepyeni bir döneme girildi. Washington artık eskisi gibi olmayacak.
Irak, baba Bush’a seçim kaybettirmişti, şimdi de oğlunu gömdü...
MHP, KENDİ İMAJINI
KENDİ ELİYLE BOZUYOR
Milliyetçi Hareket Partisi, imajı hakkındaki yazılar konusunda çok duyarlıdır. Özellikle, Ülkü Ocakları’na mensup oldukları sanılan kişilerin çıkardıkları kavgalar, MHP’nin adını kullanarak farklı düşüncelilerin toplantılarına yaptıkları baskınlar veya Bozkurt işaretiyle sokaklarda adam dövenler eleştirildiğinde hemen telefon ederler ve “Bunlar MHP’li veya Ülkü Ocaklı değiller” diye şikayet ederler, hatta medya’yı MHP’yi yıpratmakla suçlarlar. Ne yazık ki, MHP ve Ülkü Ocaklılar sürekli olayların içinde görünürler. Kimileri MHP ile ilgili değillerdir belki, ancak Bozkurt işaretleriyle kendilerini öyle gösterirler.
Devlet Bahçeli de ısrarla bu kavgacılıkla mücadele eder. MHP kadrolarını sokaktan içeri, bilgisayarların başına çekmeye çalışır. Doğrusu bu yönde önemli başarılar da sağladı. Şimdi önlerinde önemli bir deneme var. Bakalım 19 Kasım kurultayı nasıl geçecek?
Son günlerdeki gelişmeler pek ümit verici görünmüyor.
Ümit Özdağ, aday olarak ortaya çıktığından bu yana, basın haberlerine bakarsak, sık sık saldırıya uğruyor. Bu da Bahçeli’nin MHP’sine hiç yakışmıyor. Bu saldırıların merkezden örgütlendiğini sanmıyorum, ancak isterlerse engelleyebileceklerini biliyorum.
MHP kurultayı -eski örneklerden hareket edersek- hepimize, bu partinin nereden nereye geldiğini gösterecek. Zira kendi içinde demokratikleşemeyen bir siyasi parti, ülkeyi de demokratikleştiremez.
AB’NİN BURNU BÜYÜK,
BİZLER DE AŞIRI ALINGANIZ
Geçenlerde yabancı basını karıştırırken, Kemal Derviş’in bir söyleşisine rastladım. ”Avrupa Biriliği Türkiye ile konuşma tarzını değiştirmeli” diyordu. Öylesine doğru bir tespitti ki, Avrupa ile ilişkilerimizin böylesine keyifsiz sürmesinin en önemli unsurlarından birine parmak basıyordu.
Gerçekten de, Avrupalılar’ın yüzlerce yıl içinde geliştirdikleri bir konuşma tarzı var. Kendilerinden olmayan, özellikle de kendilerinden daha fakir ülkelere, farklı dine mensup toplumlara tepeden bakan, sürekli ders veren, kelimelerini özensizce seçen ve küstah yaklaşan bir havadalar. Belki onlar için bu konuşma ve yaklaşım tarzı normal sayılıyordur. Ancak dışarıya verdikleri izlenim çok farklı.
Kemal Derviş işte bu açıdan son derece haklı.
Avrupalı yetkililer söylediklerine ve söyleme şekline hiç dikkat etmiyorlar. Dikkat etme zahmetine katlanmıyorlar. İster Türkiye olsun, ister başka ülkeler, tepeden bakan ve küstahlığa varan bir dil kullanmayı marifet sayıyorlar. İçlerinde son derece dikkatli ve bu tanımlamalara hiç uymayan bir çoğunluk var; ancak ne yazık ki bizler karşımızda sürekli marjinal yaklaşımları benimseyen yetkililer veya siyasetçiler buluyoruz.
Tabii bir de madalyonun öbür tarafı var.
Bizler de, başkalarıyla karşılaştırıldığı taktirde, inanılmaz derecede alınganız.
Her eleştiriyi onur meselesi yapıyoruz. Sanki başkalarına yapılmıyormuş da, sadece bizler eleştiriliyormuşuz gibi alınıyor ve kızıyoruz. Oysa Avrupalılar kendi aralarında da birbirlerini sert şekilde eleştirirler. Ancak aile içi eleştiri sayıldığından dolayı alınmazlar. Demek ki, bizler kendimizi Avrupa ailesinin bir parçası görmediğimizden, dışarlıklı gördüğümüzden dolayı daha fazla alınıyoruz.
Ne biz değişebiliriz, ne de Avrupalı.
İyisi mi, bu gerçekleri görüp birbirimize alışalım. Birlikte yaşamayı öğrenelim. Başka çaremiz yok.
ENSEYİ KARARTMAYIN ÇOCUKLAR
Aslına bakarsanız üniversite sınavlarında sonuç “henüz” alındı. Ek kontenjanlarla ilgili gecikmeler nedeniyle vakıf üniversitelerine girecek öğrenci sayısı bugünlerde belirlendi. Üniversite sınavlarına yaklaşık 1 milyon 700 bin öğrenci girdi. İçlerinden sadece 300 bini üniversiteyi kazandı. Diğerleri umutlarını gelecek yıla kadar erteledi. Tüm kış ayları boyunca hissedeceğiniz hüznü düşününce sizlere bir yol da ben önerebilirim diye düşündüm.
İstanbul’da İletişim ve Sanat Teknolojileri Akademisi var. Mesleki eğitime dayanan bu eğitim kurumunda iletişim, sanat ve yabancı diller alanında iki yıllık bir eğitim gerçekleştiriyor. “İki yılda eğitimini tamamla, kısacık zamanda kendini bir iş alanında bul” sloganıyla hareket eden bu kurum iki yıl içinde reklamcılık, halkla ilişkiler, grafik, tiyatro, sinema-tv gibi alanlarda “ara eleman” yetiştirme iddiasıyla öğrencilere alternatif bir seçenek sunuyor.
İlgilenecek öğrenciler için telefon numarası: 0 212. 243 46 10
BU İNSANLARI BİZ
KULLANMIYOR MUYUZ ?
Star TV Haberlerinin Genel Yayın Yönetmeni Erdoğan Aktaş’ın dünkü yazısı dikkatimi çekti. Aktaş özetle, Yağmur Atacan - Pınar Altuğ aşkına dikkat çekiyor ve bütün yaşananların bir göz boyama, bir reklam dürtüsünden başka bir şey olmadığını yazıyor. Her şeyin satılık olduğuna değiniyor ve bu yaklaşımı eleştiriyor. Bu eleştiriyi sadece Aktaş da yapmıyor, daha nice magazin yazarlarını okudum, onlar da aynı yaklaşıma karşı çıkıyorlar..
Çok haklılar!
Ancaaak, madalyonun bir de öbür yüzü var.
Bu insanları bu duruma sokan, onların sırf kendilerini gösterebilmek, kendileri hakkında konuşulmasını sağlamak, reklam yapıp hem gündemde kalmak, hem de para kazanmak için oynadıkları bu oyunu kim pazarlıyor ?
Kimler kameralarını yollayıp, bu kişilerin abuk subuk laflarını ekrana taşıyor ?
Hülya Avşar ile İbrahim Tatlıses’in artık komik duruma düşen aşklarıyla ilgili, basit bir eğlenceden ileri götürülmemesi gereken şovlarını ana haberlere kadar kimler taşıyor ?
Bizler yapıyoruz.
Kimimiz az, kimimiz çok katkıda bulunuyoruz. Onlar ne kadar oyun sahnelerlerse, biz de heyecanla o oyunu pazarlıyoruz. Gazeteler, sırf çıplaklık gösterebilmek için, TV’ler kimin kimle seviştiği dedikodusundan reyting kazanmak için bu insanları kullanıyorlar.
Sonra da çıkıp bu kişileri eleştirmeyelim veya önce kendi evimizi temizleyelim, sonra eleştirelim.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|