Mehmet Ali Birand
 
Erdoğan, İran için, neden bu kadar risk alıyor?
 
 

Hafta başında Washington’daki Nükleer Zirve Toplantısını izledikten sonra, şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim: Obama, İran’ın nükleer bomba üretmesine izin vermeyecek.
Tahran’ı durdurabilmek belki çok güç olacak, çok uzun sürecek, ancak bunun için, ne gerekirse yapacak. Nükleer Zirve toplantısında bu sürecin startı verildi ve cephe oluşturulmaya başlandı.
Gerekirse ambargo koyacak, büyük olasılıkla tutmayacağı için nükleer merkezleri ya kendi bombalayacak, gerekirse bu görevi İsrail’e bırakacak, ancak  İran’ı durdurmak için herşeyi deneyecek.
Obama yönetimi açısından, İran’ın nükleer güç olmasını engellemek adeta bir tutku haline dönüşmüş. Öylesine korku senaryoları yazılıyor, son Zirve’de olduğu gibi öylesine yoğun bir baskı cephesi hazırlanıyor ki, önümüzdeki yıllarda, Washington’ un Ankara başta olmak üzere, diğer ülkelerle ilişkilerinin mihenk taşı, İran konusundaki tavırlar olacak. Hep aynı soruyu soracaklar:
“İran’dan mı yanasın, yoksa ben de yana mı?”
Başbakan Erdoğan ise, bu konuda hem kendi, hem de partisi açısından , şimdilik riskli bir politika izliyor.
Bir yandan, Körfez Ülkeleri, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi, İran’nın nükleerleşmesinden açıkça korkanların yanında yer alıyor, öte yandan da İran’ı koruyan bir tutum sergiliyor. Oysa, Washington’un böylesine çok ince nüansları değerlendirecek sabrı yok. Obama, Hazirana kadar sert bir ambargo, yürümezse askeri opsiyonların devreye sokulmasını planlıyor ve müttefiklerini yanında istiyor.

TÜRKİYE, İRAN KARTIYLA PAZARLIĞA HAZIRLANIYOR
ABD, özellikle, Türkiye’yi yanında görmeyi arzuluyor.
Zira Türkiye, İran konusunda işbirliği yapılması şart olan bir ülke. Türkiyesiz, İran’a yaptırım çok zor işler.
Ancak gelin görün ki, Türkiye bu cephenin en zayıf halkalarından biri.
Erdoğan, bu yaklaşımı İran aşkından veya İslami Cumhuriyetin ilkelerine bayıldığından dolayı sürdürmüyor. Aksine, İran’ın nükleer silah sahibi olmasına karşı çıkıyor, ancak bunu önlemek için büyük bir dayak yemesini ve bölgedeki ağırlığını tümüyle ABD’ye kaybetmesini de istemiyor.
Çok ince bir hesap.
Erdoğan’ın tutumuna bakarsak, İran kartını, hiç değilse şimdilik elinde tutmakta kararlı olduğu görülüyor. Bu kartla bazı pazarlıklar yapmak istiyormuş izlenimini veriyor.
Bu pazarlıklara, İsrail’in Gazze’ye yönelik politikalarında değişiklik, Soykırım açıklamaları, PKK konusunda destek gibi konular girebilir.
Aslında bu, aynı zamanda çok riskli bir karttır .
İktidarların elini yakabilir.
Washington ile belirli bir noktaya kadar bu oyunu oynayabilirsiniz, ancak Beyaz Saray’ın hangi noktada kafasının atacağını çok iyi hesap etmek gerekir. Belirli çizgiler çizildikten sonra da, hala ısrarla engelleme yapmayı sürdürürsek, elimizdeki kartlar ne kadar yüksek değerde olursa olsun, elimizi yakabilir.
Önümüzdeki dönemlerde, Ak Parti iktidarının Türkiye’yi batıdan koparıp İslam dünyasına bağlamak üzere harekete geçtiğine dair yazılar okumaya başlarsanız, hiç şaşmayın. Bunun kaynağı bellidir.
İş yazıyla kalsa yine de iyi...
Bu politikanın nereye kadar götürülebilineceği iyi koklanır ve zamanlaması iyi hesaplanıp viraj alınabilirse, sorun çıkmaz.
Hatta kar dahi edilebilir.
Yok, karşılıklı zıtlaşma son noktaya kadar götürülür ve Ankara elindeki kartların değerini abartırsa, bu yaklaşım o zaman çok pahalıya mal olabilir.

İRAN,  DURUMUN VAHAMETİNİ ACABA BU KADAR NET GÖRÜYOR MU?
Madalyonun bir de öbür yanı var.
İran, nükleer politikasıyla, aslında ABD ile dolaylı bir güç pazarlığı yapıyor.
Buraların ağası kim olacak?
İran, özellikle Irak üzerindeki ağırlığını da işin içine katarak, bölgedeki güçlü konumunun resmen kabul edilmesini, ABD’nin 1979’dan bu yana süren düşmanca yaklaşımını bitirip, Tahran’ın elini sıkmasını istiyor.
Washington ise, dengelerin İran’dan yana değişmemesi için uğraşıyor.
Bu tırmanmadan en çok zarar görecek olan ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Doğrusu ben merak ediyorum.
Acaba İran’lılar Obama yönetimindeki kararlılığı görebiliyorlar mı? Yoksa Saddam gibi, yanlış değerlendirmelerle “ABD birşey yapamaz, sonunda ısrardan vazgeçer” mi diyor.
Davutoğlu, Amerikalıları ikna etmeye çalıştığı kadar, İranlıları da ikna etmeli. Tehlikenin giderek büyüdüğünü anlatmalı.
Gerçek dostluk böyle olur.

16 Nisan 2010 Posta



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- Yiyin efendiler...
- BUGÜN HEM POLİS, HEM PKK SINAVDAN GEÇECEK
- MHP'nin Türkiye'ye verdiği büyük zarar
- Artık, birbirimize yalan söylemeyelim...
- Türkiye yıllardır AB’nin vize uygulamasına itiraz edip durur. 1974’te Almanya’nın başlattığı ve 36 yıldır sürdürülen vize anlayışı çoktan değişti.
- Cemaat, efsaneleşen gücü’nün esiri oluyor…
- MİLLİ GÖRÜŞ, GÜLEN’İ GÖLGELEDİ…
- 12 EYLÜL BELGESELİ BAŞLIYOR…
- 32.Gün ile birlikte büyüdük... Göz açıp kapayana kadar geçmiş. Daha dün Ali Kırca...
- KAVGA BEKLENİYORDU, TAM AKSİ ÇIKTI...
- BİZ NEDEN KIZIYORUZ, ASIL SARKOZY UTANSIN...
- ERDOĞAN’IN AMACI BATI’YA SIRT DÖNMEK DEĞİL...
- CNN TÜRK’ÜN GİZLİ KAHRAMANLARINI TANIYIN…
- Yahudi aleyhtarlığını kışkırtıyoruz…
- Emekli Albay Arif Doğan öyle sözler söylüyor...
- Avrupa, Anayasa değişikliğini yetersiz ancak olumlu görüyor
- 1'inci köprüye karşıydım, bugün ise destekliyorum...
- Ermeniler, bize muhtaç olacak kadar fakir değil…(3)
- ERDOĞAN VE İHH KAZANDI, KAYBEDENLER İSE...
- Yine Ermeni çalışıyor, yine Türk seyrediyor...
- Ermeniler Türkiye'yi, alkışçılara şikayet edecek (2)
- ERDOĞAN, DOĞRUSUNU YAPIYOR...
- Genelkurmay sivile açılıyor
- Sevgili Dostlar,
- Artık PKK’dan çok, genç Kürtler korkutuyor…