GÜL, BAŞBAKANLIĞI
İYİ TAŞIYOR...
Başbakanlık koltuğunun doldurulup doldurulmadığı, oraya oturan kişinin sadece aldığı oy oranı ile ölçülmez. Kullandığı dil, söylediklerinin anlaşılıp anlaşılmadığı, yaklaşımı, hatta gülüşü, giyinişi dahi, rol oynar. Uyguladığı politikaların içeriği kadar, bu politikaları nasıl yansıttığı önemlidir.
Biri, iç ve dış kamuoylarında olumsuz yankılanabilecek politikaları öylesine yumuşak ve uzlaşıcı şekilde anlatır ki, beklendiği gibi ters etki yapmaz. Diğeri, en haklı olduğu konuda dahi, hırçın veya sert bir üslup kullanır ve tepki alır. Herşey toplumun algılamasına göre şekillenir. Önemli olan, alınan karar kadar, bu kararların nasıl yansıtıldığıdır.
Abdullah Gül, kısa süreli Başbakanlığında, hergeçen gün biraz daha prim kazanıyor. Koltuğunu dolduran bir isim olarak algılanıyor.
Ilk günlerde çok kimsenin kaygısı vardı.
Asıl Başbakan olarak Erdoğan görülüyor, Gül “geçici başbakan” diye niteleniyordu. Hatta “ben emanetçi olmam” dediği zaman dahi, kuşkuyla bakılmıştı.
Günler geçtikçe, Gül’ün emanetçi olmadığı anlaşıldı. Politikalarını beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, o başka bir tartışma konusu. Ancak ortada bir de gerçekler var.
Bugün, iç ve dış kamuoyunda Gül’ün beğeni eğrisi giderek yükseliyor.
En önemli kalitesi, insanları kırmayan, güleryüzlü ve sürtüşme değil uzlaşı arayan yaklaşımı. Etrafınızdakilere sorun, göreceksiniz. Kişiliği ile, AKP’deki çeşitli sivrilikleri törpülediği, laik çevrelerin kuşkularını önemli oranda yatıştırdığı izlenimi giderek artıyor.
Türkiye’yi, Irak savaşı konusunda ABD ile işbirliğine götürüş yöntemi, barış arayışları ve AKP’deki bazı kesimleri ikna edip, ülke için gerekli olan kararları aldırışı bu izlenimi pekiştirdi.
ETRAFINA ALDIĞI
KİŞİLERDE ÖNEMLİ
Dışardan bakıldığında, devlet deneyimini iyi kullandığı, dış temaslarındaki rahatlığı ile Uluslararası muhataplarına güven verdiği kanısı yaygınlaşıyor.
Benim dikkatimi çeken diğer bir nokta, etrafına aldığı yakın çalışma arkadaşları oldu. AKP’nin kadrolarına prim vermek veya teşkulatın duyarlıklarını tatmin etmek için yoldaşlarını değil, Başbakanlığı dolduracak ve ona farklı dahi olsa, yeni görüşler getirecek, işinin ehli isimleri seçmesi oldu. AB konusunda Ahmet Sever’ idanışman yapması, Prof. Davutoğlu’nu, dışişleri kökenli Gürcan Türkoğlu, Fikret Üçcan, Hüseyin Avni Karslıoğlu gibi yetenekleri yanına alması, Gül’ün dünyaya bakışını gösteriyor.
BÜTÜN BUNLARI YAPARKEN
ERDOĞAN’I GÖLGELEMİYOR...
Gül başbakan olduğunda, herkes Erdoğan ile konuşmak isterdi. Gerçek patron olarak Erdoğan görülürdü. Ancak zaman içinde bu yaklaşımda değişti. Erdoğan’ın statüsü değişmedi, ancak Gül ön plana çıkmasını bildi. Bu ikili arasında bir soğukluk-sürtüşme veya kıskançlık havası da doğmadı. Ne Gül böyle bir yarışa girdi, ne de Erdoğan gölgede kalabileceği kompleksine kapıldı. (Tabii bütün bu saptamalar, şubat başı itibarıyla yapılıyor. Yarın, bakarsınız bütün bu görüntü değişebilir...)
Eğer bu ikili aynı yaklaşımı sürdürebilirse, Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı geldiğinde, Abdullah Gül güçlü ve etkin bir ikinci adam konumunu koruyabilir. Hem AKP, hem ülke için de bu “denge” hayırlı olur. Gül, Erdoğan’ın kimi sivriliklerini törpüler, Erdoğan’da hükümetteki kimi tereddüt veya kararsızlıkları hızlandırıcı bir rol oynar.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|