FARKLI DÜŞÜNENLERE
NEDEN KIZIYORSUNUZ?
Türkiye’yi yönetenlerin bir bölümü ve devlete tapınanlarımız hala çağı yakalayamadılar. Hala soğuk savaş döneminin kafa yapısı ve sloganlarıyla hareket ediyorlar. Farklı bir görüşe tahammül edemiyorlar. Hele söylediklerinizin mantık yapısı güçlü, fikirleriniz etkili ve düşüncelerinizi de etkin şekilde yansıtabiliyorsanız hemen alarm zilleri çalıyor. Ardından da kampanya başlıyor. Ne parayla satılmışlığınız kalıyor, ne hainliğiniz, ne de dış güçlere hizmet suçlamaları...
Şu sıralarda birçok meslekdaşım gibi, ben de böyle bir kampanya ile karşı karşıyayım.
Devletin bazı kurumlarının orkestra şefliğini yaptığı bu kampanya, devletin dışında ancak devlete tapınan, devletten nemalanan bazı şer yuvaları tarafından kamuoyuna yansıtılıyor. Bunların kimler olduğunu anlatmaya herhalde gerek yok...
Yıllardır bu kampanyalarla boğuşmak zorunda kalıyorum.
Yoruluyorum, ancak direniyorum. Beni bilen biliyor. İnanan inanıyor, inanmayanların görüşlerini değiştiremeyeceğimin de farkındayım.
İşin ilginç yanı, ben bu yaklaşımla devam ederken, devletin tutumunu değiştirmesi ve bir zamanlar karşı çıktığı fikirlerimi benimsemesini görmek oluyor. Beni korkutamadılar, susturamadılar, ancak sonunda kendileri de benim dediklerimi benimsediler.
Resmi direktiflerle kampanya açan şer cephesi elemanları unutmamalı ki, rüzgarlar ters estiği veya politikalar değiştiğinde onlar da çırılçıplak ortada bırakılıyorlar. Geçmişte bunun örnekleri çok var.
Şimdiye kadar öylesine çok kampanyalara göğüs gerdim, öyle fırtınalardan ve yalan rüzgarlarından geçtim ki, bunlara alışmam gerekiyor. Alışmasına alışıyorum da, farklı düşüncelere tahammülsüzlüğümüzü bir türlü içime sindiremiyorum.
BEN DEVLET GİBİ
DÜŞÜNMEK ZORUNDA DEĞİLİM...
Ben bir gazeteciyim.
Bu noktaya da, seçimle gelinmiyor. Gazetelerin sahipleri ve yöneticileri, sizi yeteneklerinize göre atıyorlar. Dünya’nın her yerinde olduğu gibi, sizden de “görüş” yansıtmanız isteniyor.
Kimi devletin görüşlerini hep haklı buluyor, kimi de aksine farklı görüşleri ön plana çıkarıyor. Siz okuyucu, seyirci veya dinleyiciler de, istediğinizi algılıyorsunuz. İstemediğinizi okumuyor, izlemiyor veya dinlemiyorsunuz.
Buraya kadar herşey normal...
Eğer etkin ve öne çıkmış bir konumdaysanız, işler tersine dönmeye başlıyor. Çarklar ters işliyor. Resmi politikalara farklı yaklaştığınız ve görüşlerinizi topluma etkin biçimde yansıtıp, ilgi çektiğiniz anda, ne satılmışlığınız kalıyor, ne hainliğiniz... Bel altından vuran, çirkin bir kampanya başlıyor. Düğmeye basılınca da medya’daki aynı şer cephesi de hemen harekete geçiyor.
Çapsızlık örneği bir yaklaşım. Kendine güvensizliğin, eleştiriden korkmanın getirdiği zayıflığın, demokrasinin ne demek olduğunu bilememenin en açık belgesi... Şapka giymekle Avrupalı olunmuyor. Atatürk, düşüncelerinizi savunun demişti.
BEN, RESMİ POLİİKAYI
SAVUNMAK ZORUNDA DEĞİLİM
Oysa ben devlet politikalarının savunucusu değilim ki... O işi yapmak için görevlendirilmiş ve bunun için para alan insanlar, bürokratlar var... Ben devletin her konuda doğruyu yaptığına, herşeyin en iyisini bildiğine, ülkenin çıkarına en uygun politikayı izlediğine de inanmıyorum.
Bunu da açıkça söylemek benim hakkımdır. Ne gerekçeyle olursa olsun, bu hakkın kimseden alınmaması, insanların korkutularak susturulmaması gerektiğine inanıyorum. Bu inancımı da kaybetmek istemiyorum.
Tehdit etseler, aba altından sopa da gösterseler, şer yuvalarını üstüme sürseler dahi tutumunu değiştirmeyeceğim.
Resmi devlet memuru gibi düşünmeyeceğim.
Resmi politikaların şakşakçısı olmayacağım.
Eğer sizlerde benim gibi düşünüyorsanız, bu meşaleyi taşıyanlara sahip çıkın. Oturduğunuz yerde seyirci kalmayın.
Sesinizi duyurun.
Hakkınızı arayın., hakkınıza sahip çıkın.
Başınızı kaldırın.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|