NE BEKLİYORSUNUZ,

CEHALET DİZBOYU…

Çok tehlikeli bir gidiş içindeyiz.

Eğer önlem alınmaz ve biran önce harekete geçilemezse, ilerde bu işin altından kalkmak çok zorlaşacak.

Avrupa Birliği ile ilişkilerden söz ediyorum.

3 Ekim tarihine kadar herkes ayaklardaydı. Herkesin söyleyecek bir sözü vardı. Yanlışlar kadar doğrular da işitiliyor, hiç değilse denge kurulabiliyordu.

Şimdi durum değişti. Zaman zaman dehşete düşüyorum. Duyduklarıma inanamıyorum. Eğer komplo teorilerine inanan biri olsaydım,  Türk kamuoyunun büyük bir yalan kampanyası ile karşı karşıya kaldığını söyleyebilirdim.

Radyolardaki programları dinleyin. Televizyonlarda yayınlanan talk show’lara bakın. Eğer hiç zamanınız yoksa, Abbas Güçlü’ nün ve Mete Belovacıklı’ nın Üniversitelilerle yaptıkları programlara bakın, yeter.

Böylesine bir bilgisizlik, böylesine bir yanlışlar yığını, böylesine bir karşıt kampanya görülmemiştir. 40 yıldır gazetecilik yapıyorum, bu kadar çarpıtmayla karşılaşmadım.

Neler, neler söyleniyor. Hem de her şeyi bildiklerini iddia eden  tanınmış isimler, anlı şanlı köşe yazarları veya bilim adamı sıfatını kazanmış kişiler, inanılmaz şeyler söylüyor veya yazıp çiziyor.

Örnek mi istiyorsunuz ?

Katılım Ortaklığı Belgesinin bir maddesi gösterilip “AB’ nin Fırat ve Dicle sularına el koyma hakkını elde ettiği” açıklanıyor.

Bir başka madde gösterilip, Güneydoğu’da bir Kürdistan kurulacağı ve AB’nin bu yeni kurulacak devletle yeniden müzakere açacağı yazılıyor.

Avrupa Birliği’nin Üniversitelerdeki türban yasaklarını kaldıracağı, İmam Hatip Okullarıyla ilgili tüm kısıtlamaların iptal edileceği söyleniyor.

Bunun gibi daha nice yalan dolan, hergün radyolarda ve medya’nın diğer alanlarında dolaştırılıyor.

Korkulacak bir durumla karşı karşıyayız.

Avrupa Birliği hakkında bilgi sahibi olanlar ise susuyorlar. Nedendir bilinmez (belki de yorulmuşlardır) ortalara çıkmıyorlar.

Benim dikkat çekmek istediğim nokta, sahanın böylesine serbest bırakılması sonucunda ortaya çıkan karmaşanın dengelenmemesi durumunda, ilerde çok vahim manzaralarla karşı karşıya kalınacağıdır. Daha da önemlisi, bugün sürekli tekrarlanan yanlışlar yarın doğruymuş gibi kabul edilecek ve bir daha düzeltilemeyecektir.

Kamuoyları böyledir. Bir yanlışı sürekli tekrarlarsanız, sonunda gerçekmiş sanılır ve bir daha da düzeltilemez. Veya düzeltilmesi için çok daha fazla çaba ve para harcanmak zorunda kalınır.

Çarpık şekilde oluşmuş bir kamuoyu ile müzakereleri yürütemezsiniz. Gereken reformları kabul ettiremezsiniz. Atılan adımların ne kadar önemli olduğunu anlatamazsınız. Yani, AB sürecini taşıyamazsınız.

Yapmayalım…

Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerine önem veren her kurum hemen harekete geçmeli. Bir enformasyon seferberliği başlatılmalı. Kamuoyu beslenmeli.

Hadi, artık hareket edin… Beklemeyin… Seyretmeyin…