KRİTER DOĞDU

Avrupa Birliği şu sıralarda pek popüler değil. Bir zamanlar gündemin yıldızıydı. Ancak gündem değişti ve AB’ye ters bakanların sesleri yükseldi. Ne olursa olsun, Avrupa Birliği hayatımızdan çıkmayacak. Krizler yaşanacak, kavgalar çıkacak ancak, tren yoluna devam edecek.

Türk kamuoyu, AB konusunda  sadece kötü haberleri öğreniyor. Olayların perde arkası bilinmiyor. Avrupa Parlamentosunda, Türkiye konusundaki söylentiler. Avrupa Komisyonu ve Konseyindeki pazarlıklar kamuoyuna yansımıyor.

Yansımayan diğer bir unsur da, AB’nin hayatımıza getireceği değişiklikler. Sektörlerin neler yapmaları, belediyelerin ne gibi hazırlıklara başlamaları, üniversite yönetimleri  ve öğrencilerin ihtiyaçları bu dergide olacak.

Pazartesi  günü Radikal gazetesiyle bedava dağıtılacak. Ben de işin içindeyim, ancak asıl yönetim Şebnem Karauçak’ta. Yazar listesi de çok ağırlıklı. Pazartesi bir Radikal  alın ve bakın.

Beğenirseniz emek veren herkes memnun olacak.

NAİL KEÇİLİ’Yİ

KİMSE YIKAMIYOR...

1980-2000 yılları arasında reklam dünyasının yıldızı Nail Keçili’nin Cen Ajansı idi. 8 bin markaya imza atmış, 10 bin reklam ve tanıtım filmi çekmiş, 1999’da dünya’nın en büyük 100 ajansı sıralamasında 78 inci olmuştu.

2001 krizi Nail Keçili’yi vurdu. Ajansı dağıldı. Ancak Keçili küsmedi. Tüm zorlukları yenmesini bildi ve şimdi,  dünya’nın en tanınmış reklam ajanslarından  B.E International ile işbirliği anlaşması imzaladı.  Cen Group gelecek vaaediyor ki, B.E bu imzayı atıyor.

Nail Keçili zirvedeydi. Bir yol kazası onu zirveden indirdi. Şimdi tekrar zirveye tırmanıyor.

Bravo doğrusu... Hem Cen Group’a, hem de B.E International’a. Geleceği doğru yerde görmüş.

CEM’İ ARTIK

RAHAT BIRAKIN

Etrafımdaki konuşmalara kulak kabartıyorum ve Cem Karaca’ya üzülüyorum. İlk ve son eşlerinin miras kavgasıyla başlayan ve ardından İlkim Karaca tarafından kan davasına dönüştürüldüğü izlenimi veren süreç, Cem’i tanıyanların büyük tepkisine yol açıyor.

Mezarının açılması, kısır idi, değildi kavgası, yimdi de karşılıklı tazminatlaşmalar herkesi rahatsız ediyor.

Cem Karaca kendine özgü bir insandı. Mert adamdı. Bu yaşananları hiç haketmemişti. Üstelik, kimin haklı kimin haksız olduğu da  insanları pek ilgilendirmiyor. Saç saça baş başa kavga ediyormuş izlenimi veren bu davalaşmaları bıraksalar, herkes Cem’in şarkılarını dinlemeye devam edecek.

Yetmedi mi artık?

HAVAYA SAVRULAN TRİLYONLAR

Yeterli suyu olmayan yere termal tesisler…Hemen yanı başında yüksek dağ olan havalimanı pisti.. Tek bir lisanslı yüzücüsü bile olmayan kentin olimpik havuzlar… Yani havaya savrulan trilyonlar. Kanal D Haber’in eski Haber Müdürü Bülent Çöltekin bir haberle yola çıktıkları konuyu çok iyi bir çalışma haline getirmiş. Ve  “Havaya Savrulan Trilyonlar” IQ Kültür Sanat Yayıncılıktan (0212 520 91 12) çıktı. Yarım kalan yüksek maliyetli projeleri sağlam kanıtlarla eleştiren meslektaşımın ellerine sağlık...

NEDEN KENDİMİZE

GÜVENMİYORUZ?

Dünyanın en güçlü GSM operatörü olan Vodafone’un tepesindeki Sir Julian Horn-Smith ile Yener Süsoy’un Hürriyet’teki söyleşisinde (17.07. Pazartesi) bir soru ve bir yanıt çok dikkatimi çekti.

Yener Süsoy, Türk toplumunun en büyük kompleksini deşmiş ve “ Bizim neyimiz eksik?” diye sormuş. Malum, batılı bir yabancının bizim için ne dediği, ne düşündüğü  çok önemlidir.

Sir Julian da, bu hastalığımızı biliyormuşçasına  son derece doğru bir yanıt vermiş:

“Tek  kelimeyle, güven. Kendinize tam güvenin, bırakın başkü insanların sizin için söylediklerini. İnsanların hakkınızda ne düşündüğü hakkında neden endişe duyuyorsunuz? Bununla elbette milliyetçiliği kastetmiyorum. Çok açık ve net olarak görülüyor ki, ülkenizi geliştirmek istiyorsunuz. İnanılmaz büyüklükte genç ve enerjik nüfusa sahipsiniz. Tek ihtiyacağınız var, o da kendinize tam güvenmek.”

Yıllardır sorguladığım ve bir türlü çözüm bulamadığım bir konudur bu...

Neden kendimize güvenemiyoruz?

Bu güvensizliğin nedeni nereden kaynaklanıyor.?

Kendi kendimize yazık etmiyor muyuz?