HANGİ BAĞIMSIZLIKTAN
SÖZ EDİYORSUNUZ?
WASHİNGTON
Belirli bir kesimin en çok kullandığı sloganlardan biri “Bağımsızlığımız elden gidiyor”. Bunu her fırsatta tekrar ederler.
- Amerika ne isterse onu yapıyoruz.
- Avrupa Birliği’ne teslim olduk.
- IMF ekonomimizi kontrol ediyor.
- Onurlu dış politika istiyoruz.
- Her şeyimiz yabancılara satılıyor. Vatan elden gidiyor.
Emin olun vatandaş bu söylenenlere inanıyor.
Nasıl inanmasın ki, her biri ağır başlı, aklı başında insanlarımız bu sloganları sürekli tekrarlıyorlar. Köşe yazarları, ülkece nasıl esirleştiğimizi örneklemeye çalışıyorlar. Bazı TV kanallarında sabahtan akşama kadar hep aynı söylem tekrarlanıyor. Öylesine inandırıcı konuşuyorlar ki, bütün bunları okuyanlar, izleyenler “Eh, herhalde doğrudur” diyor. Ve giderek bu söylem toplumun her kesimine yayılıyor.
Kimse kalkıp “Bağımsızlıktan neyi kastediyorsunuz? Bana, sizin tarif ettiğiniz gibi bağımsız bir ülke göstersenize” demiyor veya diyemiyor.
Gerçekten, nedir bağımlılık veya bağımsızlık?
Örneğin Washington’un, İran’ın nükleer silah sahibi olmasına tepki göstermesi bağımsızlığa müdahale midir? Türkiye’nin Kuzey Irak’a askeri operasyon düzenlemesi bağımsızlığa müdahale midir?
Bunlar her ülkenin kendi çıkarı için diğerinden isteklerde bulunmasıdır. Biz de yapmıyor muyuz?
Örneğin, Avrupa Birliği’nin 301’inci maddeye veya zina yasasına açıkça tutum takınmasıyla mı bağımsızlık elden gider? Veya Avrupa Parlamentosu’nun Kıbrıs konusunda ağır bir bildiriyle Türkiye’yi eleştirmesiyle mi?
Nedir bu bağımsızlık?
Eğer siz bunları bağımsızlığımıza dil uzatmak veya ülkenin elden gittiği şeklinde algılıyorsanız, o zaman dünyada gerçekten bağımsız hiçbir ülkenin bulunmadığını da kabul etmek zorundasınız, demektir.
Bu anlamda, ne Almanya, ne İngiltere, hatta sayın sayabildiğiniz kadar, hiçbir ülke tam bağımsız değildir. Herkes bir diğerine bağımlıdır. Kimi enerjisiyle, kimi parasıyla, kimi ticaretiyle bağımlıdır. Her ülke, çıkarına ters düştüğü, işine gelmediği zaman, en yakın müttefikini dahi eleştirir. Ağır şekilde tepki verir. Örnek olarak, İngiltere ile Almanya veya Fransa’nın AB Anayasası konusundaki farklı tutumlarını alabilirsiniz. Veya Washington ile Avrupa Birliği ülkeleri arasında, Kuzey Irak ve İran krizleriyle ilgili çıkan tartışmalara bakın yeter.
Bugünün dünya koşullarında hiçbir ülkenin kapılarını tümüyle kapatıp, kendi kabuğuna çekilip tam anlamıyla bağımsız bir yaşam sürdürebilmesine imkan yoktur.
Eğer Türkiye’nin, Arnavutluk gibi, Enver Hoca tarafından yıllar boyunca kapalı bir rejimle yönetilen, önüne gelen herkesle kavga eden, herkese kafa tutan, fakir bir ülke olmasını düşlüyorsanız, söylenecek hiç lafımız olamaz. Ancak, böyle bir olasılıkta ülkeye verilecek büyük zararı da iyi hesaplamanız gerekir.
Özetle, katıksız bir bağımsızlık yoktur.
Bağımsızlık görecelidir.
Her ülke birbirine bağlı, her ülke birbirine muhtaçtır.
Uluslararası ilişkilerde onur değil milli çıkarlar ön plandadır.
Bu yaklaşım, herkese boyun eğmek, onursuz davranmak anlamına gelmez. Hangisi işinize gelirse, hangi öneri çıkarınıza daha uygun ise, onu kabul edersiniz.
Gerisi boş laftır.
ÇOK AYIP ETTİNİZ
ENGİN BEY...
Engin Yiğitgil, uzun yıllardan beri sinema dünyamızın, sanat çevrelerinin yakından tanıdığı bir isim.
Ben de bir süre önce tanıştım.
İşini bilen bir insan izlenimi edinmiştim. Ancak, Yiğitgil ile çalışanlar tamamen farklı bir imaj çizerlerdi. Kabalığından, megalomanisinden, huysuzluğundan söz ederlerdi. İnanmadım, bizdeki çekememezliğe verdim
Son olaya kadar.
Gazetelerde okumuşsunuzdur.
Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel için, film festivalinde basın danışmanlığı yapan Nimet Demir’e yaptıkları sadece beni değil, Yiğitgil’in o gizli yanını bilmeyenleri şoka soktu. Yiğitgil’i bilenler ise, gülüyorlar. “Yıllardır böyle olaylar oluyor, ancak anlatamazdık. Nihayet yansıdı” diyorlar. İnanıyorum ki yakında bu hoyratlığın başka örnekleri de ortaya çıkacaktır.
Nimet Demir’i uzun yıllardır tanırım. Birlikte çalışıyorum ve profesyonelliğine bizzat tanıklık ediyorum. Soğukkanlıdır ve işini herşeyin önünde tutar. Ayrıca, Menderes Türel’e özel bir sevgi ve saygısı vardır. O saygı ve profesyonellik adına uğradığı saldırı hakkında festival bitimine kadar susmayı tercih etti. Yiğitgil, Nimet Demir’e bu muameleyi yaptığına göre, değil TÜRSAK, Antalya Film festivali gibi önemli organizasyonların hiçbirinde rol almamalı.
Nimet Demir hiçbir zaman yalan söylemeyen, abartmayan bir kişiliğe sahiptir ve Engin Yiğitgil tarafından şiddete tabi tutulmuştur. Hem de görgü tanıkları olmasına rağmen, olay yalanlanmıştır.
Engin Yiğitgil aslında kamu vicdanı ve medya tarafından çoktan suçlu görülmüş ve lekelenmiştir. Şimdi geriye sadece adaletin vereceği ceza kalmıştır.
Eskiden bu tip olaylar hep görmezden gelinirdi. Kol kırılır yen içinde kalırdı. Dost-ahbap ilişkileri işlerdi. Bu defa cesaret sahibi olan, cüretkarı teşhir etti.
Suçlu ve sorumlu olan, cezasını çekmeli.
HALA TUVALETTE
ABDEST ALINIYOR...
Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç, geçen hafta genel kurula bir uyarı ve bir ricada bulunmuştu. Namaz öncesinde abdest almak için meclis tuvaletlerinin kullanılmasından söz etmişti:
“... Meclis’in lavabolarında insanlar gelip de abdest almasın. Abdestlerini gitsinler caminin avlusunda alsınlar. Arkadaşlar, burası Meclis’tir. Burada, namazını kılmak isteyen gitsin camide abdest alsın efendim, yani burada tuvaletlerde gelip de hemen yanında çoraplarını çıkarmanın bir anlamı yok...”
Genç, doğru bir noktaya dikkat çekmişti. Gerçektende, lavabolardaki manzara hiç iç açıcı değil. Abdest almak için ayakkabılar çıkıyor, kiminin ayak veya çorap kokusu etrafı kaplıyor.
Bu öneri genel kurulda tepkiyle karşılandı. Oysa medya’dan alkış aldı.
Merak ettim, acaba bu uyarıdan sonra lavaboları kullananların sayısı azalmış mı? Hiç değilse, bir işe yaramış mı?
Nerede... Aksine, daha da artmış.
Mehmet Barlas haklı, bunun dindarlıkla filan ilgisi yok. Bu tam anlamıyla görgüsüzlüktür, başka bir şey değil...
KOREL’İ UNUTAMAYIZ...
Tanju Korel, Yeşilçam’ın duayenlerindendi, Türk sinemasının gerçek bir emektarıydı ve dostumdu. Galatasaray Lisesi’nde birlikte okumuştuk, bambaşka ve gerçek bir insandı. Tanju’nun kızı, Zeynep Korel onu kaybettikten sonra çok etkileyici bir kitap yazdı. “Babamla Son 84 Gün”. Epsilon Yayınları’ndan (02122944600) çıkan kitap bir baba kızın müthiş dayanışmasını anlatıyor. İnsan, bir kızın babasını bu kadar yoğun gözlemleyebilmiş olmasına ve baba-kız arasındaki bu çok özel ilişkiye hayran kalıyor. Zaman zaman da gözlerinin dolmasına engel olamıyor, hele eşi Hülya’nın yazdığı satırları okuyunca… Zeynep’in eline sağlık. Tanju’nun kızına da böyle bir kitap yakışırdı…
READER’S DİGEST HOŞ GELDİ
Dünyanın en ünlü dergi, kitap, müzik ve video üreticisi Reader’s Digest, Türkiye’de yayın hayatına giriyor. 1922’den beri Amerika’nın en çok satan aile ve kültür dergisi, orada 37 milyon okura ulaşıyor. Reader’s Digest Türkiye, eserlerden ilkini iddialı bir sloganla ortaya çıkarıyor; Dünya Harikalarını keşfedin. Umarım, bu derginin Türkiye’ye gelişi, okuma hevesimizi bira nebze de olsa arttırır.
BAŞUCU SÖZLÜĞÜ
Hikmet Altınkaynak’ın hazırladığı “Türk Edebiyatı’nda Yazarlar ve Şairler Sözlüğü”, Doğan Kitap’tan (02122465207) çıktı. İçinde Halide Edip Adıvar’dan Alev Alatlı’ya, Nedim’den Orhan Pamuk’a herkes var. Edebiyatçıların yaşmaları ve yapıtlarının yanı sıra, onlar hakkında yazılanlara da yer vermiş. Üstelik bu çalışmayı tek başına yapmış.. Tam 13 yıl özenle emek vererek. Herkesin kütüphanesinde bulunması ve sık sık başvurulması gereken bir kaynak. İnsan, edebi zenginliğimizden bir kez daha etkilenmeden edemiyor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|